Azmi Hamzaoğlu – Bel Ağrısı – Skolyoz

ImageAzmi Hamzaoğlu gibi biriyle nasıl röportaj yapma fırsatı bulabilmiş hayret ettim. Aslında Azmi Hamzaoğlu Profesördür ancak Profesör sıfatını pek kullanmaz. Her ay Avrupa’da, ABD’de dünyanın çeşitli ülkelerinde konferanslar veriyor, bir ameliyattan çıkıp öbürüne koşuyor, ameliyatı olmadığı zamanlarda odadan odaya geçip hastalara bakıyor. Yaklaşık 3 sene önce beni de ameliyat etmişti. Tam 8 saatlik inanılmaz bir ameliyat sonucunda 64 derece sola 45 derece sağa eğik olan omurgamı 0 derece yaptı. Ne o taktığı iki titanyum ne de vidalar rahatsız ediyor beni. Mükemmel bir iş yaptı, sanki hiç ameliyat olmamış gibiyim. Geçen bu üç senede gecesini gündüzüne katarak çalıştı, ona ulaşmak çok zordur sürekli çalışır ama o hiç yorulmuyor gibi ve her gün biraz daha gençleşiyor. Tüm bunları anlattım çünkü bu kadar büyük bir doktorun yazısını okumanızı istiyorum. Çok büyük bir cerrah. Doktorluğunun yanında müthiş bir karakteri ve insanlığı var.


Ünlü ortopedi uzmanı Prof. Azmi Hamzaoğlu, “Boyun ya da bel problemi yaşayanların önce sigarayı bırakması gerekir” dedi ve ekledi: “Sigaradaki nikotin dokuların kendini yenilemesini önlüyor. Yoksa tedavi şansı yüzde 20 azalıyor.”

Ortopediyi seçtim diye babam küstü
Ortopedi ve travmatoloji alanında önemli bir uzman Prof. Hamzaoğlu: “Babam kalp değil de ortopediyi seçtiğimi öğrenince ‘Kırık çıkıkçı Melek Hanım da aynı işi yapıyor’ dedi ve bana küstü. Tam iki yıl konuşmadık”.
Bugünkü Pazartesi Sohbeti konuğu, ortopedi ve travmatoloji alanında dünya çapında bir isim olan Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu. Hamzaoğlu gününün neredeyse tamamını hastanede geçiren bir isim. Onunla söyleşi yapmayı istediğimi söyleyince, “Zor” dediler. “Hocayı yakalamak çok zor. Bir ameliyattan çıkıyor, ötekine giriyor, bazı ameliyatları 10 saat sürüyor.” Yılmadım. Florence Nightingale’de Ortopedi Bölümü’nde ameliyattan çıkmasını beklemeye koyuldum. Azmi Hamzaoğlu’na bütün bir kat ayrılmış. 6 sekreteri, 2 uzman asistanı var. Güne saat 6′da başlıyor. Haftanın üç günü eğer acil bir durum yoksa, ameliyat yapıyor. Acil durum yoksa cümlesi lafta kalıyor ve her hafta bir değil, en az iki acil durum vakası yaşanıyor. Ameliyata girmediği saatlerde, kendisine ayrılan katta hasta bakıyor. Ama bakın nasıl? Her odada kendisini bekleyen hasta var. Hastanın röntgen ya da MR’ı ışıklı panoda asılı duruyor. Azmi Hoca, bir odadan diğerine ışık hızıyla geçiyor. Ben de onu o odalardan birinin çıkışında yakalayıp yarım saat kadar hastalarından uzaklaştırdım. “Her
şey ekip işi” diyor. “Sistemi iyi oturttuk. Ben olmasam bile tıkr tıkır işleyen bir tedavi mekanizmamız var. 24 saat acil ameliyat yapacak ekibimiz var. Ama Türkiye’de hasta geçmiş tecrübelerine dayanarak sisteme değil, doktora güvenmeyi seçiyor. Ben de herkese merhaba demek zorundayım. Cep telefonum sürekli açık.” Azmi Hamzaoğlu 1956 Sinop doğumlu. Hayatının hiçbir döneminde doktor olmayı düşlememiş. İstanbul Erkek Lisesi’ni birincilikle bitirdikten sonra elektronik mühendisliği okumaya kalkınca babası “Orada dur” demiş. Gelip aile işinin başına geçeceksin, üniversite okumana hiç gerek yok.
“Aile işi ticaret ama benim gönlüm orada değildi” diye anlatıyor. “Amcam cerrahtı. Eğer tıbbiye okursan babanı ikna ederim dedi. Ben de kabul ettim. İstanbul Tıp Fakültesi’nde okudum. İlk 2 yıl bilerek hiç çalışmadım ve ikmale kaldım. Sonra baktım ki pabuç pahalı, bari bunu iyi okuyayım dedim.” Peki niye ortopedi? “Çocukluk arkadaşımın ortopedik sorunları vardı, ondan.” Baba Hamzaoğlu kalp değil de ortopedi seçtiği için oğlunu hiç affetmemiş ve ünlü ortopedi uzmanının bugün bile anlatırken acı acı gülümsediği cümleyi söylemiş.
Kırık çıkıkçı Melek Hanım da aynı işi yapıyor. “Tam iki yıl konuşmadık. Erkek çocuk için baba çok önemlidir aslında. Sonra rahatsızlandı. Buraya getirttim ve müthiş bir bakım gördü. O zaman ‘Senin bu noktalara gelebileceğini hiç düşünmemiştim’ dedi. Babamı kaybetikten sonra karım oğlumuza onun ismini verdi. Çocuklara kaybedilen anne ya da baba isimlerinin verilmesi doğru mu pek bilemiyorum. İsmi her söylediğinizde… Duygusal bir durum.” Azmi Hamzaoğlu babasını kaybettikten sonra Amerika’ya gitmiş, ardından Japonya’da çalışmış. Amerika’ya yerleşebilirim diye düşünürken anestezi uzmanı eşi tavrını koymuş, “Asla Amerika’da yaşamam” demiş. Hamzaoğlu’nun Türkiye’de kalış öyküsü aşkla olmuş. Bugün tüm dünyada referans merkezi olarak kabul edilen Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği’ni kuruşunun öyküsü de aşkla ilgili yani.
Image
Boyun Ve Bel Ağrısı Çeken Tiryaki Sigarayı Bırakmalı
Bu kadar çok ameliyat yapıyorsunuz, bekleyen bolca hasta var. Dünyaya oranla Türkler ne kadar omurga sorunlarından, bel boyun ağrılarından şikayetçi?
Aynı durumdayız. 25 yaşından sonra bel ve omurga sorunu nedeniyle doktora gitme oranı yüzde 40. Bu oran 40 yaşından sonra yüzde 60′a çıkıyor. 50 yaşından sonra ise yüzde 80. Yani 50 yaşından sonra her 10 kişiden 8′i bel ve omurga sorunu yaşıyor.
Kadın erkek fark ediyor mu?
Kadınlarda 50 yaş üzerinde dejeneratif omurga problemleri çok daha fazla. Tabii bu problemlerde sigara büyük etken.
Sigaranın omurgayla ne alakası var?
Bunun araştırmaları yapılmış. Kanıtlanmış çalışmalar var. Üstüne basarak söylüyorum. Sigara, dolayısıyla nikotin dokulara mikroskopik seviyede kanın gitmesini önlüyor. Kan dolaşımının önlenmesi ve dokunun beslenme güçlüğü yaşaması dokunun kendini tamir etme yetisini azaltıyor. Yani dokuda hızlı bir yıpranma ve biyolojik yaşlanma başlıyor. Tedavilerde sigara içenlerin başarı şansı yüzde 20 azalıyor. Bu oran çok korkutucu. Çoğu hekim omurgasından rahatsızlık duyan hasta eğer aktif içiciyse, onu kabul etmek istemiyor, “Benim zamanımı boşuna almayın çünkü başarı oranı çok az” diyor.
Bel ya da boyun fıtığı hastası sigara içiyorsa tedavi etmiyor musunuz yani?
-Şöyle diyelim, omurgasından problem yaşayanların tedavilerini, sigarayı bırakacakları koşuluyla kabul ediyoruz.
“Bırakmam” derse?
-Hastaya sigaranın tedavide başarısızlık sebebi olduğunu anlatıyor, ikna ediyoruz. Özellikle hastaların ailelerini bilgilendiriyoruz. Sigara, bırakın ameliyatı, fizik tedavide bile başarıyı yüzde 20 azaltıyor. Ağrı istemiyorlarsa sigarayı bırakmaları gerek.
Artık kırık çıkıkçılar bile ‘MR çektir getir’ diyor
Image
Son günlerde herkes ya boyun ya da bel fıtığından şikayetçi. Sayı mı arttı?
-Bence sayı artmadı ama teknolojinin hayatımıza girmesiyle birlikte daha çok doğru tanı koyulmaya başlandı.
Zaman zaman herkesin bir yeri, bir şekilde ağrır. Hangi ağrıları ciddiye almalıyız?
-Çok önemli bir kriter var. Ağrı eğer gece gündüz devamlı sürüyorsa, ağrı kesicilere cevap vermiyor ve pozisyon değiştirmekle rahatlamıyorsanız mutlaka bir hekime gözükmekte fayda var. Ayrıca bu ağrı kolda bacakta uyuşmalar, kuvvet kaybı, karıncalanma yapıyorsa bu da ciddi bir sinyaldir. Ama ağrı kesiciyle geçebilen, sadece basit bir ters hareket sonucunda olan ağrılar bu kategoriye girmiyor. Bir de hekime gitmeden sakın MR çektirmeyin.
Neden?
-Şimdi Türkiye’de korkunç bir MR hastalığı var. MR iyi hoş bir şey, doktorlara müthiş yardımcı ama hekim kontrolü olmadan çekilen MR’ın hastaya yararından çok zararı var. Kırık çıkıkçılar bile artık “Bir MR çektir de gel” diyor hastaya. Düşünün sektörü. Onlar bile yapacakları işlemin hastayı felç etme olasılığına karşı güya! önlem alıyorlar.
MR çektirmek neden kötü?
-Hasta hekim kontrolü olmadan gidip benim bir beyin MR’ımı çekin diyor. Ya da bizim dalımızda boyun ya da bel. Bugün ben sizin boyun MR’ınızı çektirtsem. Orada mutlaka bir fıtık ibaresi görebiliriz. Ama bu sizin boyun fıtığı hastası olduğunu göstermez. Birine ağrı veren ötekine hiç rahatsızlık vermeyebilir. Dolayısıyla hekimin geçmişini bildiği, tanıdığı hastanın MR’ına bakması çok daha farklı ve doğru tanılar ortaya çıkarabilir.
MECBURİ HİZMETİN YANLIŞI
İyi de MR ucuz bir şey değil. Nasıl bu kadar sık çektiriliyor?
-Hasta bütün yıl rahatsızlanmadan yaşıyor ve özel sigortası olduğu için ben bari bir check-up yaptırayım diyor, MR çektiriyor. Türkiye’nin bir başka çok önemli sorunu da mecburi hizmet.
Karşı mısınız?
-Değilim ama altyapısı olmayan, cihazları tamamlanmamış bölgelere uzmanların gönderilmesini biraz anlamsız buluyorum. Ortopedi uzmanı bir hastaneye gidiyor, ilgili bölüm bile yok. Şimdi orada o doktor ne yapsın? Altyapı mecburi hizmetin ön, ana şartı olmalı.
Bir haftada 140 ameliyat
JAPONYA’DA çalıştığım dönemlerde bana İzmit depremi hakkında bir rapor verilmişti. Yani olacağı önceden belliydi. Ben inanmamıştım, hatta oradaki uzmanlarla iddiaya girmiştik. İddiayı maalesef ben kaybettim ve korkunç olayı yaşadık. Üstelik bana o raporu verenler aynı raporu yetkili Türk makamlarına da iletmişlerdi. Ne oldu bilemiyorum. En azından sağlık alanında önlem almak lazımdı. Deprem döneminde biz de ekipçe büyük özverilerle çalıştık. Haftada 140 ameliyat yaparak kendi rekorumu kırdım diyebilirim. Ama o çalışmada anladım ki depremde yaralananlar için depreme dayanıklı hastanelerin yapılması şart. Özellikle ortopedi ve travmatoloji alanında. Önümüzdeki yıl Türkiye’nin bu alanda en büyük hastanesini hizmete açacağız. Çatısında helikopter pisti dahi olacak. Burada da 24 saat omurga cerrahisi ameliyatına girebilecek bir ekibimiz hali hazırda var ama böyle bir hastane Türkiye için çok gerekli diye düşünüyorum. Konuşmayı sevmesek de, er geç depremi yaşayacağız. En önce hastanelerin rehabilitasyondan geçmesi gerekiyor. Hem de acilen.
Bebek sakat olacaksa kesin kürtaj yapılmalı
TÜRKİYE’DE sakatlıkların çoğu doğumdan. Üstelik artık ultrasonda bebeklerin sakat doğup doğmayacağı, omurgasının durumu çok iyi anlaşılabiliyor. Maalesef ülkemizin kanunları sakat doğabilecek bir çocuğa kürtaja izin vermiyor. Kanımca bu yasa acilen değişmelidir. Bir çocuk kesinlikle sakat doğacaksa, niye doğumuna izin veriyoruz? Sonra evlerde tecrit altında yaşıyorlar. Buna hakkımız var mı? Çocukların sırt bölgelerine çıplak gözle sık sık bakılmalı bir eğrilik var mı diye. Özellikle 9-16 yaş arası ergenlik döneminde omurga sorunlarını erken teşhisle ameliyatsız tedavi edebilmek mümkün. İşte bu yüzden okul taramaları çok önemli. Ama bizde hiç yapılmıyor. Çocukların ağır okul çantalarının bel ve sırt ağrılarına yol açtığı da bir gerçek.
Alıntıdır